Önceki gün sizlerle 1 Kasım 2005 tarihli yazımı paylaşmıştım. Bu gün de o yazımın bütünleyicisi olan 2 Kasım 2005 tarihli, “Kıbrıs, çözümü olmayan bir sorun mu?” başlıklı yazımı sizlere iletiyorum.
***
“Dün (1 Kasım 2005) bu köşede, Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın ABD ziyaretini de bahane ederek Kıbrıs sorununun neden çözümsüzlüğe mahkum bir görünüm kazandığını anlatmaya çalıştım. Yazımın başlığı da, “Bu gidişle, Kıbrıs sorunu yüz sene daha çözümlenmez…”di.
Sonunda, “Kıbrıs sorunu çözümü olmayan bir sorun mu?” sorusunu sorup, “Tabii ki çözümü olmayan bir sorun değil” yanıtını vermiştim.
Dün hatırı sayılır bir okuyucu görüşüyle, sorusuyla buluştum yine. Yazdıklarımla ilgili soru soranlar da oldu, görüşlerini uzun uzun anlatmak isteyenlerde.
Kıbrıs sorunu doğru kulvarda, ayağı yere basan, uzlaşı kültürüyle uyumlu, popülizmden uzak yaklaşımla tüm engellere ve zorluklara rağmen çözülür.
Detaya inmeden hemen şu noktanın altını çizeyim. Çözümsüzlük Kıbrıs’ın her iki tarafında “statüko” yaratmıştır. Çözüm, statükoda güç sahibi olanların işine gelmez.
Değerli bir dostumun harika tanımlamasıyla, öncekilerin özenle inşa ettiği statükonun, ‘dayanılmaz bir rehaveti’ vardır. Bu rehavet teslim alıcı, çözüm ve adada yeniden yapılanma çabalarına takoz koyucudur.
***
Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Türkiye basınında da yerini bulan şu tanımlamaya uygun bir iz bıraktı ABD’de: “Dünyanın, Kıbrıs meselesinin taraflarından duymaya pek de alışmadığı bir tonda konuşuyor KKTC Cumhurbaşkanı. Sakin, dolaysız. Milliyetçi ağdadan ve öfkeden arınmış, kötümserliğe kapılmayan, çözümü samimiyetle istemenin ve tarihin doğru tarafında yer aldığına inanmanın rahatlığını yansıtan bir üslup.”
Talat’ın bıraktığı izde, geçmişle kıyaslandığı zaman pozitif bir değişim rahatlıkla gözlenir.
Ancak siyasi duruşları analiz edenler için ne istediğiniz kadar hatta daha fazla o isteğinize ulaşma konusundaki yol haritanız çok önemlidir.
Uluslararası bir sorun kimliğine sahip Kıbrıs’la ilgili herkesin kendine göre bir barış, çözüm anlayışı vardır.
Bizim işimiz biraz daha kolay. Annan Planı’nı kabul ettik, o duruşumuzu koruyarak BM Genel Sekreterinin karşısına geçip, “hade görüşmeleri başlat ve yarım kalan ödevini tamamla” diyoruz.
Rum tarafının, Papadopulos’un da kafasında bir çözüm formülü var. O da o yönde çaba ister. Bizim, Rum toplumunu ‘Evet’ noktasına çekecek değişiklikleri kabul etmemizi istiyorlar.
***
Kıbrıs sorununa çözüm bulmak, çözüm sürecine katkı koymak isteyen herkes, Kıbrıs’ın en azından son elli yıllık geçmişini pozitif, olumlu dersler çıkaracak şekilde öğrenmek bilmek zorundadır.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti, anayasal kimliğiyle yaşayamadığına göre sağlıksız yanları vardı.
Kendini koruyan mekanizmaları sağlıklı değildi.
Garantörlük sistemi bile bir kez çalıştı ve bir anlamda Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tam ortadan kaldırdı.
Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslılara dışarıdan bir oldu bittiydi. Nüfus oranına göre devletin her alanındaki paylaşımı Rumlar hazmedememişti. Makarios, fotoğrafta gördüğünüz şekilde Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı Sancağını Dr. Küçük’le birlikte selamlasa da adaya Türk askerinin ayak basmasını içine sindirememişti.
Türklerin sistemi kilitleyebilecek “veto” hakkının ve Meclisteki oylama sisteminin devletin çalışmasını kilitleyebileceği kaygısı hakimdi. Bu örnekleri daha çoğaltmak olası.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti, zoraki bir nikahtı ve ilk gece dahil taraflar aynı çatı altında olmayı kabul etmemişti.
Aslında “1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki hakları bir kez daha zor elde ederiz” diyenler yanlış söylemiyor. Ama işte o hak dağılımının Rumlar tarafından özümsenmemesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin sonunu erken getirdi.
***
Kıbrıs sorununun çözümü için iki toplumlu siyaset üretimine, iki toplumlu siyasi düşünce sahiplerine gereksinim vardır. Bu asla zor ya da imkansız değildir.
Tek taraflı siyaset karşı tarafı tahrik eder ve aradaki mesafeyi daha da açar.
Kıbrıs’ta çözüm için adanın iki yanındaki statükonun el değişmesi değil yıkılması gerekir.
Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğü, çözümün zorluğunu ya da imkansızlığını göstermez. Tam tersi bu kadar uzun deneyim süreci çözümün doğru yolunu bulmayı kolaylaştırmıştır.
Kıbrıs adasında ayrı üretilen her türlü değer ayrılığı körükler, bölünmüşlüğü kalıcılaştırma yolunda bir misyon yerine getirir.
Pek çoğuna ütopik gelebilir ama çözüm için öncelikle şuna hazır olmalıyız. RUMLAR BİZE HİÇ PAZARLIKSIZ CUMHURBAŞKANLIĞI DAHİL, HER ŞEYİ TEKLİF EDECEKLER, AMA BİZ HAKKIMIZ OLANI ALACAĞIZ.
Bu noktada azıcık kafa yorun lütfen. Ne demek istediğimin ruhunda çözümün anahtarı vardır.” (2 Kasım 2005 – KIBRIS)
