İSTANBUL, – Prof. Dr. Barış Öztürk, kadınların sıkça lipödem ve selüliti birbirine karıştırdığını ifade etti. Öztürk, “Hastalar, bacak ve kalça bölgelerindeki dengesiz görünüm için kendi kendine ‘selülit’ teşhisi koyuyor. Bu yanlış anlamlandırma, yıllar süren denemeler, maddi kayıplar ve gereksiz uygulamalar sonucunda inflamasyonun ilerlemesine neden oluyor. Lipödem, yalnızca selülit gibi yüzeysel bir sorun değil; mikro dolaşım bozukluğu ve lenfatik baskı ile bağlantılı bir tıbbi durumdur.” dedi.
Kadınların günlük hayatlarında karşılaştığı bacak kalınlaşması, diz çevresindeki dolgunluk hissi, basenlerin yuvarlaklaşması, dokunulduğunda acıma, kolay morarma veya şişlik gibi belirtilerin genelde göz ardı edildiğini dile getiren Öztürk, “Birçok kadın bu sorunları selülit olarak değerlendirip çözüm arayışına giriyor. Uzun saatler spor yapmak, evde kullanılan masaj aletleri, selülit kremleri ve farklı çaylar ile detoks uygulamaları, sıkı kıyafetler ve düşük kalorili diyetlerle yıllarca uğraşılıyor. Fakat unutmamak gerekir ki, lipödem, selülit gibi yüzeysel bir cosmetic problem değildir; tıbbi bir problemdir. Kısacası, ‘Bu görüntü selülit’ diyerek yapılan yanlış yorumlar, lipödemin ilerlemesine yol açmaktadır.” şeklinde konuştu.
‘GERÇEK SORUN TEŞHİS DEĞİL, GÖRMEZDEN GELME VE YANLIŞ YORUMLAMA’
Prof. Dr. Öztürk, “Kadınların kendilerine koyduğu bu ‘selülit’ algısı, doğru tedavinin yıllarca gecikmesine sebep oluyor” dedi ve ekledi: “Yanlış teşhis, maddi kaybın büyümesine neden oluyor. Evde kullanılan cihazlar, krem setleri, masaj seansları ve özel spor üyelikleri gibi harcamalar devam etmekte. Değişen bir sonuç olmamasına rağmen kadınlar bütçelerini bu konularda harcamaya devam ediyor. Lipödem, klasik yöntemlerle tedavi edilemediği için kadınlar, ‘Neden benim vücudum tepki vermiyor?’ sorusunu sormaktadır. Yanlış yaklaşımlar, lipödem dokusunda baskıyı artırarak ağrı, hassasiyet ve sertleşmeyi artırıyor. Kilo vermesine rağmen bacakları incelmeyen kadınlar, çoğu zaman kendilerini suçlamaktadır. Oysa burada sorun irade değil, yanlış sınıflandırmadır.”
LİPÖDEM VE SELÜLİT ARASINDAKİ FARK
Lipödem ve selülitin görünüşte benzer ama gerçekte oldukça farklı iki durum olduğunu belirten Prof. Dr. Öztürk, şu şekilde açıklamalarına devam etti: “Selülitte acı ya da dokunma hassasiyeti görülmezken, lipödemde en hafif temas bile ağrıya yol açabilir. Lipödemin kilo ile doğrudan bir ilişkisi yoktur ve farklı kilolar aynı bacak formunu ortaya çıkarabilir. Diyet ve spor uygulandığında selülit üzerinde iyileşme gözlemlenirken, lipödemde alt beden genellikle aynı kalır ve bu durum kadınların moralini bozar. Ayrıca, lipödemde sık rastlanan ödem, soğukluk hissi ve morarma, selülitte görülen durumlar değildir. Problemin kaynağı kadınlarda değil; lipödemin toplumda yeterince tanınmaması ve çoğunlukla selülit olarak yanlış yorumlanmasındadır.”
‘KETOMİKS DİYETİ: LİPÖDEM ÜZERİNDE BİLİMSEL TEMELLİ BİR YAKLAŞIM’
Ketomiks Diyet sisteminin lipödem nedeniyle ortaya çıkan temel sorunları hedef aldığını vurgulayan Prof. Dr. Öztürk, sözlerini şöyle sürdürdü: “İlk aşamada vücuttaki iltihap yükünün azaltılması ve histamin seviyesinin düşürülmesi ile dokulardaki hassasiyet ve şişlikler azaltılmakta. İkinci olarak, özel bitkisel bileşenlerle mikro dolaşım desteklenerek lenf akışının hızlanması sağlanıyor. Üçüncü aşamada ise yıllardır değişmeyen dirençli yağ dokusunun yakılması için metabolik bir düzen geliştiriliyor. Ketomiks Diyet, bu üç etkiyi aynı anda süreçte aktif hale getirerek, lipödemli kadınların ‘Çaba harcıyorum ama alt bedenim neden incelmiyor?’ sorusuna bilimsel ve pratik bir çözüm öneriyor.”
LİPÖDEM TEDAVİSİNDE KETOMİKS DİYETİNİN GEREKLİLİĞİ
Prof. Dr. Öztürk, “Lipödem sadece dışarıdan bakıldığında yağ birikimi olarak algılansa da, altında yatan durum mikro dolaşım bozukluğu, lenf akışındaki yavaşlama ve dokuda inflamasyonun mevcut olduğu bir olgudur. Bu nedenle klasik diyetler, selülit kremleri ve yoğun sporlar lipödem üzerinde beklenen etkinin elde edilmesine olanak tanımaz. Ketomiks Diyet, lipödemin yapısına uygun olarak geliştirilmiş ve klinik gözlemler doğrultusunda şekillendirilmiş bir beslenme modelidir. Bu yöntem, başta sirke, domates, buğday, süt ürünleri ve yüksek histamin içeren fermente gıdaların diyet dışı bırakılmasıyla mikro dolaşım üzerindeki baskıyı azaltır. Ödem artışını durdurarak yanma ve sızlama hissini hafifletir. Karbonhidrat alımının azaltılması ve insülin dalgalanmalarının düzenlenmesi, lipödem bölgesindeki iltihabi süreci azaltır ve çoğu kişide ilk 7-10 gün içerisinde ağrı ve ödemde önemli azalmalar görülebilir. Bacaklarda meydana gelen soğuk ve ağır his, damar geçirgenliğinin artmasından kaynaklanabilir. Ketomiks Diyet, bu süreçlere yönelik bir hedef belirler. Diyette yer alan bitkisel içerikler, mikro damarları desteklerken, tuz kontrollü bir şekilde kullanılmaktadır.” ifadelerini kullandı.
‘DOĞRU BESLENME OLMAZSA LİPÖDEM GERİLEMEZ’
Lipödemde klasik diyetlerin neden etkili olmadığını da vurgulayan Öztürk, şu sözlerle tamamladı: “Klasik diyetler, kalori alımını düşürür, protein alımını artırır, karbonhidratı kısıtlar ve spor önerir ancak bunlar lipödem için özelleştirilmiş yaklaşımlar değildir. Ketomiks Diyet; inflamasyonu, histamini ve ödemi aynı anda hedef alarak, yağ hücresinin metabolik kapısını açar, lenfatik akışı destekler ve mikro dolaşımı dengeleyen bir modeldir. Bu nedenle lipödem tedavisinde diyete yaklaşım, fiziksel tedavi kadar önemlidir. Düşük insülin seviyesi, lipödemin yağ hücresinin etkili bir şekilde çalışmasını sağlar. Bu, klasik diyetlerde sağlanamayan önemli bir avantajdır. Yağ kaybını sağlarken kas kaybını önlemek adına özel bir formül ile porsiyonlama işlemi yapılır; üst ve alt beden arasındaki dengesizlik ise zamanla düzelmeye başlar.”
