Küçük yaşta neyini süslemek için başladığı sedefkarlık sanatını geleceğe taşıyor

Tarih:

Barış YILMAZ-Hüseyin SEZGİN/BURSA, – BURSA’da küçük yaşta üflediği neyini süslemek için girdiği atölyede sedefle tanışan Mümin Orhan (38), artık, sedefkarlık sanatını yaşatan sayılı ustalardan biri. Osmanlı’dan bugüne miras kalan zanaatı, sabır ve maneviyatla harmanlayıp geleceğe taşıyan Orhan, yeni yetişen çıraklarla, sedefkarlığın geleceği konusunda da umutlu olduğunu belirtiyor.

Kentte küçük yaşta neyini süslemek için girdiği atölyede sedefle tanışan Mümin Orhan, 2005 yılında merhum ustası, Kültür ve Turizm Bakanlığı sanatçısı sedefkar Zafer Karazeybek’ten öğrendiği Osmanlı mirası sanatını, tarihi Fidan Han’daki atölyesinde sabır ve maneviyatla geleceğe taşıyor. Deniz kabuklarının işlenmesiyle elde edilen parlak ve dayanıklı bir süsleme malzemesi olan sedef, Osmanlı döneminde özellikle saray kapıları, tahtlar, rahleler, cami minberleri ve müzik aletlerinde en ince işçilikle kullanılıp, altın çağını yaşadı. Sedef süslemesinin tarihi ise çok daha eskilere dayanıyor. İlk örnekleri milattan önce 3’üncü bin yılda Sümer, Akad ve Mısır’da görülürken, dönemin mobilya, müzik aleti ve takılarında da kullanılırdı. Antik Yunan ve Roma’da küçük objelerde tercih edilen sedef, Orta Çağ’da ise Çin ve Japonya’da gelişerek, mobilya ve lake sanatında zirveye ulaştı. 8’inci yüzyıldan itibaren İslam dünyasında Emeviler, Abbasiler ve Selçuklular döneminde cami kapıları, minberler ve mobilyalarda kullanılmaya başlanan bu sanat, Osmanlı’da doruğa çıktı. 16’ncı yüzyılda saray atölyelerinde çalışan yüzlerce sedefkar, eserlerinde estetiğin yanı sıra dini ve sembolik anlamlara da yer verip, bu sanatı zenginleştirdi.

‘ALLAH’IN YARATTIĞI MUCİZE, İNSAN ELİYLE SANATA DÖNÜŞÜYOR’

Sedef sanatı, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde de yer aldı. Evliya Çelebi, sadece İstanbul’da 100 dükkan ve 500 sedefkarın bulunduğu aktarırken, Osmanlı’da yapılan her tasarımın mutlaka Kur’an-ı Kerim’deki ayet ve sure sayılarıyla ilişkilendirildiği anlatan Mümin Orhan, bu yönüyle sedefkarlığın sadece süsleme değil, aynı zamanda maneviyatla da birleşen bir sanat olduğunu dile getiriyor.

Sedefkarlığın sabır isteyen bir sanat olduğunu belirten Orhan, deniz canlılarından elde edilen sedefin, insan eliyle işlenip sanata dönüştüğünü söyleyerek, “2005 yılında aslında neyimi süslemek için merhum ustam Zafer Karazeybek ile tanıştım ve böylece sedefkarlığa başladım. Sedef dediğimiz şey istiridye kabuğunun şekil bulmuş hali aslında. Allah’ın yarattığı bir doğa mucizesi, insan eliyle işlenerek sanata dönüşüyor. Osmanlı sedefkarlığı şu şekilde belirtiyor; ‘Bu iş, caminin minaresinden hanımefendinin takunyasına kadar uzanan bir zanaat’. Sert bir yüzeyi şekillendirip, adeta ayna gibi parlatıyoruz ve farklı motiflerle ruh katıyoruz. Bu yönüyle sedefkarlık, günümüzde de hem Türk süsleme sanatlarının hem de dünyadaki geleneksel el sanatlarının zirve mesleklerinden biri” ifadelerini kullandı.

‘İNCE İNCE KESEREK ŞEKİLLENDİRİYORUZ’

Sanatının aşamalarını da anlatan Orhan, şunları söyledi:

“Sedef, okyanuslardan çıkan deniz kabuğudur ve biz bunu yurt dışından getiriyoruz. Kabuğu önce küçük parçalara ayırıyoruz, sonra zımpara ve sulu elmaslarla tıraşlayarak 1 milim, 1,5 milim inceliklere kadar inceltiyoruz. Üzerine desen çiziyor, yapıştırıyor, kıl testereleriyle ince ince keserek şekillendiriyoruz. Daha sonra çalışacağımız yüzeye, mesela bir kutuya kakma yöntemiyle yerleştiriyoruz. Ardından zımparalanıp, cilalanıyor.”

Sedef işlemeciliğiyle ortaya çıkan her eserin, yoğun emek ve sabır süreçlerinden geçtiğinin altını çizen sedefkar Orhan, “Küçük bir kolye tasarımı en az 1-1,5 gün sürüyor. Ama bir sedef kutu ya da Sakal-ı Şerif kutusu yapacaksak 2 ya da 3 ayı buluyor. Kapı yapımı 6 ay, bazen 1,5 seneye kadar uzayabiliyor. En çok beni zorlayan işler Sakal-ı Şerif kutusu ve saat kadranı oldu. Çok yoğun emek ve sabır isteyen işler bunlar. Bazen 1 hafta gibi kısa bir sürede biten işin yoğunluğu, insanı 1 yıl çalışmış gibi yorabiliyor” dedi.

‘BU MESLEKLER İNCİ TANELERİ GİBİDİR, HERKESE EMANET EDİLEMEZ’

Sedefkarlığı, kaybolmaya yüz tutmuş meslekler arasında görmediğini de vurgulayan Orhan, şöyle konuştu:

“Çoğu kişi kaybolmuş meslekler arasında görüyor ama ben geleneksel el sanatlarının asla kaybolmayacağına inanıyorum. Çünkü bizden sonraya aktarılması için talebe yetiştiriyoruz. Atölyemize çıraklar geliyor, içlerinden seçerek yetiştiriyoruz. Çünkü bu meslekler, inci taneleri gibidir, herkese emanet edilemez. Bugün Türkiye’de hakiki usta sayısı, 2 elin parmaklarını geçmez. Ama çıraklarla, talebelerle birlikte yaklaşık 150-200 kişi bu işle uğraşıyor. Osmanlı döneminde ise Evliya Çelebi’nin aktardığına göre sadece İstanbul’da 100 dükkanda 500 sedefkar vardı. Yani sayı bugüne göre çok fazlaydı. Buna rağmen son yıllarda yine de mesleğe ilgi arttı.”

EN SANATSAL TARZ; ESER-İ İSTANBUL

Dünyanın farklı bölgelerinde sedef işçiliğine özgü çeşitli tekniklerin bulunduğunu da belirten Orhan, “Her ülkenin kendine özgü tarzı var. Viyana işi dediğimiz, renkli sedeflerin kırılarak, yüzeye düz şekilde yerleştirilmesi tekniği var. Şam işi dediğimiz, ahşap parçacıklarıyla sedefin birleştirilmesi yöntemi var. Japonya’da ise sedef kesilip farklı boyalarla kapatılıyor. Ama bunların en zoru ve dünyada en sanatsal kabul edileni bizim ‘Eser-i İstanbul’ tarzımızdır. Çünkü burada sadece sedef değil, kaplumbağa kabuğu, altın, zümrüt gibi değerli malzemeler de kullanılıyor. Osmanlı’da yapılan her tasarım, mutlaka Kur’an’daki bir ayet veya sure sayısıyla ilişkilendirilerek hazırlanırdı. Bugün elimizde kalan her eserde bu manevi yönü de görebilirsiniz” ifadelerini kullandı.

HABERİ PAYLAŞ:

En Son Haberler

DAHA FAZLA
MEDYA ÖZEL

Halit Yukay’ın cansız bedeninin çıkarılması için Deniz Kuvvetleri dalgıçları devrede (3)

‘TCG IŞIN’ KAZA-KIRIMIN OLDUĞU BÖLGEDE DEMİRLEDİYalova’dan Bozcaada'ya gitmek üzere...

Bakan Fidan, İrlanda-Türkiye Dostluk Grubu üyeleri ile görüştü

İRLANDA, - DIŞİŞLERİ Bakanı Hakan Fidan, resmi...

Memur-Sen’den, Hazine ve Maliye Bakanlığı önünde açıklama

Gizem CENGİL- Batuhan DURNAOĞLU/ANKARA, - ANKARA'da Memur Sendikaları...

Halit Yukay’ın cansız bedeninin çıkarılması için Deniz Kuvvetleri dalgıçları devrede (2)

'TCG IŞIN' BÖLGEDEYalova'dan Bozcaada'ya gitmek üzere denize açıldığı teknesi,...